ErayKitap Web Sitesine Hoş Geldiniz !             En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir
بِسْمِ اللهِ اَلْحَمْدُ ِللهِ وَحْدَهُ، وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى مَنْ لاَنَبِيَّ بَعْدَهُ
Allah’a hamd olsun. Salât ve selâm, kendisinden sonra Nebi gelmeyecek olan Muhammed - sallallahu aleyhi ve sellem-’e olsun.
Konularına Göre Hadis-i Şerif Meali / veya Hadis Fihristi
"...Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle.." (Tevbe Suresi - 29)
(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafur ve Rahimdir.
De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin Eğer yüz çevirirlerse /itaat etmezlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez (Ali İmran Suresi 31-32)
Hadis Fihristi veya Konularına Göre Hadis Meali HADİS FİHRİSTİ
  = ♦   İ   ♦ =  
  • Hadis-i Şerifi inkar edenler için / Koltuğuna Kurulan Karnı Tok Bir Adamın
    “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir.
    (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır...” Bu hadis-i şerif -farklı nüanslarla - kütübü sitte ve diğer bazı kaynaklarda geçmektedir
    Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8) İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663


  • İSTİNCANIN ADABI


    3509 - Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor:
    "Bir gün Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'la birlikte idim.
    Aleyhissalâtu vesselâm küçük abdest bozmak ihtiyacını duymuştu.
    Hemen bir duvarın dibine, kumlu toprak bulunan bir noktaya gelip abdest bozdular. Sonra da:
    "Sizden biri, küçük abdest bozmak isteyince bevli için uygun bir yer arasın!" buyurdular."
    Ebu Dâvud, Tahâret 2, (3).



    3510 -Mugire İbnu şu'be radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resüllullahaleyhissalatü vesselâm
    kazayı hâcet için gidince, yoldan uzak olurdu."
    Ebu Dâvud, Tahâret 1, (1); Tirmizi, Tahâret 16, (20); Nesâi, Tahâret 16,(1, 18, 19).



    3511 -Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm:
    "İki lânetten korkun!" buyurdular. Ashab:
    "İki lânet de nedir?" diye sorunca, açıkladılar:
    "İnsanların yollarına abdest bozanla, gölgelerine abdest bozanlardır!''
    Müslim, Tahâret 68, (269); Ebu Dâvud, Tahâret 14, (25).



    3512 - Yine Ebu Davud,
    Mu'âz radıyallahu anh'tan şu rivâyeti kaydetmiştir:
    "Lânete sebep olan üç yere abdest bozmaktan kaçının:
    Su yollarına, işlek yollara ve gölgeliklere."
    Ebu Dâvud, Tahâret 14, (26).



    3513 - Abdullah İbnu Sercis radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm (yer üzerindeki haşerat) deliklerine akıtmayı yasakladı."
    Katâde'ye: "Bu deliklere akıtmak niye mekruh kılındı?" diye sorulmuştu.
    Şu cevabı verdi:
    "Bunların cinlere ait meskenler olduğu söyleniyordu."
    Ebu Dâvud, Tahâret, 16, (29); Nesâi, Tahâret 30; (1, 33, 34).



    3514 - Abdullah İbnu Mugaffel radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Sizden kimse hamam yaptığı yere akıtmasın. Zirâ vesveselerin çoğu bu yüzden hâsıl olur."
    Ebu Dâvud, Tahâret 15, (27); Tirmizi, Tahâret 17, (21); Nesâi, Tahâret 32,(1, 34).
    Ebu Dâvud'un rivâyetinde şu ziyâde var: "...sonra dönüp içinde yıkanacaktır."



    3515 - Ümeyme Bintu Rukiyye radıyallahu anhâ anlatıyor:
    "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın karyolasının altında bulundurduğu hurma küttüğünden bir çanağı vardı.
    Geceleyin ona küçük abdest bozardı.''
    Ebu Dâvud, Tahâret 13, (24); Nesai, Tahâret 28, (1, 31).



    3516 - Ebu Eyyub radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Helâya gittiğiniz vakit, (abdest bozarken) kıbleye ne önünüzü ne de arkanızı dönmeyin.
    Fakat yüzünüzü doğuya ve batıya dönderin."
    Ebu Eyyüb der ki:
    "Şam'a gelince helâların yönlerinin hep kıble cihetine inşa edildiğini gördük.
    Onları (kullanırken yönümüzü yan çeviriyor, ayrıca Allah'tan mağfiret de diliyorduk."
    Buhari, Vudü 11, Salât 29; Müslim, Tahâret 59, (264); Ebu Dâvud, Tahâret 4, (9) ;
    Tirmizi, Tahâret 6, (8); Nesâi, Tahâret 19, 20, 21, (1, 21, 22, 23).



    3517 - İmam Mâlik'in bir rivâyeti şöyledir:
    "Ebu Eyyub radıyallahu anh Mısır'da iken demiştir ki:
    "Vallahi bu kiryas denen kenefleri nasıl kullanacağımı bilemiyorum.
    Zirâ Resülullah aleyhissalâtu vesselâm:
    "Biriniz büyük veya küçük abdest bozunca kıbleye yönelmesin, arka fercini de çevirmesin" demişti.''
    Muvatta, Kıble 1, (1, 193).



    3518 - Mervân el-Asgar anlatıyor:
    "İbnu Ömer radıyallahu anhümâ'yı devesini kıble istikametine ıhtırmış,
    sonra onun duldasına çömelip deveye doğru yönelerek akıtıyorken gördüm.
    Kendisine:
    "Ey Ebu Abdirrahmân, bu tarz akıtmaktan nehyedilmedik mi?" dedim.
    "Evet, ama bundan, açık arazide nehyedildik.
    Seninle kıble arasında sana perde olan bir şey varsa bu durumda akıtmanda bir beis yok!" dedi.''
    Ebu Dâvud, Tahâret 4, (11).



    3519 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor:
    "Bir ihtiyacım için, (bir gün kız kardeşim) Hafsa radıyallahu anhâ'nın evinin damına çıkmıştım.
    Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı, yüzünü Şam'a, arkasını da kıbleye çevirmiş olarak kazayı hâcet yapıyor gördüm."
    Buhari, Vudü 12, 14, Humus 4; Müslim, Tahâret 62, (266); Muvatta, Kıble 3, (1, 193, 194);
    Ebu Dâvud, Tahâret 5, (12); Tirmizi, Tahâret 7, (11); Nesâi, Tahâret 22, (1, 23).



    3520 - Müslim'in bir diğer rivâyetinde şöyle gelmiştir:
    "Abdullah anlatıyor:
    "Halk: "Kazayı hâcet için çömelince ne kıbleye karşı ne de Mescid-i Aksa'ya yönelme'' demektedir.
    Halbuki ben, bir işim için Hafsa radıyallahu anhâ'nın evinin damına çıkmıştım..'' Gerisi aynen devam eder.
    Müslim, Tahâret 61, (266).



    3521 -Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor:
    "Ben Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ile beraber idim.
    Bir kavmin küllüğüne gelince durup, ayakta küçük abdest bozdu.''



    3522 - Ebu Vâil'den şelen bir rivâyet şöyle:
    "Ebu Musa radıyallahu anh küçük abdest hususunda çok titiz davranır
    (üzerine sıçrantı değmemesi için âzami gayreti gösterirdi. O kadar ki,) küçük abdestini bir şişe içerisine bozar ve:
    "Beni İsrâil'den birinin bedenine sidik değecek olsa, adam kirlenen derisini bıçakla kazırdı" derdi.
    (Bunu işiten) Huzeyfe radıyallahu anh dedi ki:
    "Arkadaşınızın titizliği bu kadar ileri götürmemesini tercih ederim.
    Ben, ResülulIah aleyhissalâtu vesselâm'la bir beraberliğimizi hatırlıyorum.
    Beraber yürüyorduk.
    Derken bir kavmin bir duvar gerisindeki küllüğüne rastladık.
    Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, tıpkı sizden birinin ayakta bevletmesi gibi durup ayakta bevletti.
    Ben bu esnada kendilerinden uzaklaşmak istedim.
    Bana yakın durmamı işâret buyurdu.
    Geri gelip, hemen arkasında dikilip abdestini bozuncaya kadar bekledim.''
    Buhari, Vudü 62, 60, 61, Mezâlim 27; Müslim, Tahâret 73, 74, (273); Ebu Dâvud, Tahâret 12, (23);
    Tirmizi, Tahâret 9, (13); Nesâi, Tahâret 24, (3, 25).



    3523 - Nâfi rahimehullah anlatıyor:
    "İbnu Ömer radıyallahu anh'ı ayakta bevlederken gördüm."
    Muvatta, Tahâret 112, (1, 65).



    3524 - Ömer radıyallahu anh anlatıyor:
    "Ben ayakta abdest bozarken,
    Resülullah aleyhissalâtu vesselâm beni gördü ve:
    "Ey Ömer, ayakta akıtma" buyurdu. Ondan sonra hiç ayakta akıtmadım"



    3525 - Ubeydullah, Nâfi'den, o da Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anhümâ'dan anlattığına göre,
    Ömer radıyallahu anh: "Ben müslüman olduğum zamandan beri ayakta abdest bozmadım!" demiştir."
    Tirmizi, Tahâret 8, (12).



    Tirmizi: "Bu,Ömer'den daha sıhhatli olan rivayettir.
    Önceki rivâyet zayıftır'' der. Keza ilaveten der ki:
    "Ayakta abdest bozma yasağı te'dib içindir, tahrim için değil.''
    Yine der ki: "İbnu Mes'ud radıyallahu anh'tan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:
    "Kişinin ayakta akıtması, nefsine karşı işlediği bir kabalıktır."



    3526 -Aişe radıyallahu anh'dan rivâyete göre şöyle derdi:
    "Size kim, Resülullah aleyhissalatu vesselâm'ın ayakta bevlettiğini söylerse, sakın onu tasdik etmeyin. O, daima çömelerek abdest bozardı."
    Tirmizi, Tahâret 8, (12); Nesâi, Tahâret 25, (1, 26).



    3527 - Abdullah ibnu Ca'fer radıyallahu anhümâ anlatıyor:
    "Bir gün Resulullah aleyhissalâtu vesselâm beni, bineğinin terkisine bindirdi.
    Bana halktan kimseye söylemiyeceğim bir sözü sır olarak söyledi.
    Resülullah aleyhissâlatü vesselâm'ın kazayı hâcet için perdelendiği şeylerin O 'na en hoş geleni ya bir tümsek veya bir hurma kümesiydi."
    Müslim, Hayz 79, (342); Ebu Dâvud, Cihâd 47, (2549).



    3528 - Abdurrahman İbnu Hasene radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm, elinde kalkan gibi bir şey olduğu halde bize doğru geldi ve onu yere bıraktı.
    Sonra onun gerisine çömelip ona doğru küçük abdest bozdu.
    Yanımızdakilerden biri: "(Resülullah'a) bakın, tıpkı kadınlar gibi abdest bozuyor" dedi.
    Aleyhissalatu vesselâm bu sözü işitmişti.
    "Beni İsrâil'in arkadaşının başına geleni işitmedin mi" dedi ve devam etti:
    "Onlara idrar bulaşınca, bıçakla idrarın değdiği yeri kazıyorlardı.
    Arkadaşları onları bu tatbikattan yasakladı. Bu adam, yasaklaması sebebiyle kabrinde azaba uğradı."
    Ebu Dâvud, Tahâret 11, (22); Nesâi, Tahâret 26, (1, 26-28).



    3529 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim, şöyle demişti:
    "İki kişi beraberce helaya gidip, avretleri açık kazayı hacet ederken konuşmasınlar.
    Zirâ Allah Teâla,bu hale gadab eder."
    Ebu Dâvud, Tahâret 7, (15).



    3530 -Enes radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm kazayı hacette bulunmak istediği zaman yere yaklaşıncaya kadar elbisesini kaldırmazdı."
    Ebu Dâvud, Taharet 6, (14); Tirmizi, Tahâret 10, (14).



    3531 -Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kim yüzüne sürme çekerse teklesin. Bu sözümü kim tutarsa işi en güzel şekilde yapmış olur, tutmayana bir mahzur yok. Kim abdest bozduktan sonra taş kullanarak temizlenirse teklesin. Kim böyle yaparsa güzel yapar, kim, de yapmazsa bir mahzur yok. Kim yemek yer ve dişlerinin arasından bir şey çıkarırsa onu dışarı atsın, kim de diliyle çıkarmışsa onu yesin. Kim bu söylediğimi yaparsa güzel yapar, kim de yapmazsa bir mahzur yok. Kim helaya giderse (imkân nisbetinde) tesettürde bulunsun, (kuytu bir yer) bulamazsa, hiç olmazsa kum (taş vs., den) bir tümsek yapıp ona arkasını dönsün, zira şeytan, insanoğlunun makadlarıyla (oturak kısmıyla) oynar. Kim bunu yaparsa en güzelini yapmış olur, yapamayana bir beis yok."
    Ebu Dâvud, Taharet 19, (35).



    3532 -Câbir radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm abdest bozmak isteyince, hiç kimsenin göremeyeceği kadar uzaklara giderdi."
    Ebu Dâvud, Tahâret 1, (2).



    3533 -Selmân radıyallahu anh'ın anlattığına göre, müşrikler kendisine:
    "Sizin arkadaşınızın (Aleyhissalâtu vesselâm) sizlere helâda abdest bozmayı bile öğrettiğini görüyoruz'' demişlerdir.
    O da onlara Şöyle cevap vermiştir:
    "Evet, doğrudur. Resülümüz aleyhissalâtu vesselâm, bizi sağ elimizle istimca yapmaktan nehyetti, büyük veya küçük abdest bozarken, kıbleye yönelmekten de nehyetti. Abdest bozduktan sonra istinca ederken kurumuş hayvan mayısını veya kemiği kullanmamızı da nehyetti ve dedi ki:
    "Sizden kimse, üç taştan daha azı ile istinca etmesin.''
    Müslim, Tahâret 57, (262); Tirmizi, Tahâret 12, (16); Ebu Dâvud, Tahâret 4, (7); Nesâi, Tahâret 37, 42, (1, 38, 39, 43).



    3534 - Yine Müslim'de Câbir'den gelen bir rivâyet şöyle:
    "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Biriniz istincada taş kullanırsa teklesin.''
    Müslim, Tahâret 24, (239).



    3535 - Ebu Katâde radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki:
    "Biriniz bevlederken zekerini sağ eliyle tutmasın, sağ eliyle istinca etmesin, (su içerken) kabın içine solumasın"
    Buhari, Vudü 18, 19, 25; Müslim, Tahâret 63, (267); Ebu Dâvud, Tahâret 18, (31); Tirmizi, Tahâret, 11, (15); Nesâi, Tahâret 23, 42, (1, 25, 43)

    3536 -Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor:
    "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın sağ eli, suyuna ve yiyeceği (ne değmek) içindi. Sol eli de istinca ve kirletme hâsıl edecek şeyler içindi.''
    Ebu Dâvud, Tahâret 18, (33).



    3537 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor:
    "Osman radıyallahu anh'ı işittim. Diyordu ki:
    "Resülullah'a biatta kullandığım sağ elle, müslüman olduğum o günden beri zekerime hiç değmedim.''
    Bu söz, "O, sağ eliyle hiç istincada bulunmamıştır'' şeklinde tefsir edilmiştir.
    Rezin tahriç etmiştir. İbnu Mâce, Tahâret 15, (311).



    3538 -Enes radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm helâya girince yüzüğünü çıkarırdı."
    Ebu Dâvud, Tahâret 10, (19); Tirmizi, Libâs 16, (1746); Nesâi, Zinet 54, (8, 178).



    3539 - Yine Enes radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm helâya girince:
    "Allahümme inni eüzü bike mine'L-hubsi ve'l-habâis.
    (Ya Rabbi! Pislikten ve pislenmekten sana sığınırım)" derdi."
    Ebu Dâvud, Tahâret 3, (4).




    3540 -Bir rivâyette şöyle gelmiştir: "(Resülullah aleyhissalâtu vesselâm) buyurmuştur ki: "Şu kenefler, (cin ve şeytanların) hazır bulundukları yerlerdir. Öyleyse biriniz helâya girince:
    "Eüzu billahi mine'l-hubsi ve'L- habâis"
    (Pislikten ve pislenmekten Alllah'a sığınırım) desin."
    Ebu Dâvud, Tahâret 3, (6).

    İSTİNCADA KULLANILAN ŞEYLER



    3541 -Enes radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm kazayı haceti için çıktığı zaman ben ve bizden (Ensardan bir gulam (oğlan), O'nu takip ederdik.
    Beraberimizde, istinca etmesi için su kabı olurdu."
    Buhari, Vudü 16, 15, 17, 56, Salât 93; Müslim, Tahâret 70, (271); Ebu Dâvud, Tahâret 23, (43); Nesâi, Tahâret 41, (1, 42).



    3542 - Cebir radıyallahu anh anlatıyor:
    Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte idim.
    Helaya gitti ve kazayı hacette bulundu sonra:
    "Ey Cabir suyu getir!" diye ferman etti.
    Ben de suyu götürdüm, eliyle istinca etti.
    Sonra elini yere sürttü."
    Nesai, Taharet 43, (1, 45); İbnu Mace, Taharet 29, (358).



    3543 - Süfyan İbnu 'l-Hakem veya Hakem İbnu Süfyan es-Sakafi anlatıyor:
    "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bevledince abdest alır ve (istincada) su kullanırdı.''
    Ebu Dâvud, Tahâret 64, (166,167,168); Nesâi, Tahâret 102, ( 1, 86).



    3544 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm anlatıyor: "Bana Cibril aleyhissalam geldi ve:
    "Ey Muhammed, abdest aldınmı intidâhda bulun!'' emretti'' dedi.''
    Tirmizi, Tahâret 38, (50).



    3545 -Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor:
    "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bevletti.
    Ömer de arkasında, elinde su kabı olduğu halde durdu.
    Resülullah onu görünce:
    "Bu da ne, ey Ömer?'' buyurdular.
    Ömer: "Sudur yıkanırsın!'' dedi.
    Resûlullah:
    "Ben her bevledişimde abdest almakla emrolunmadım, bunu yapacak olsam bu, (ümmete vacib) bir sünnet olur" buyurdular."
    Ebu Dâvud, Tahâret 22, (42); İbnu Mâce, Tahâret 20, (327).



    3546 -Enes radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm Kuba ahalisine:
    "Allah, temizIik hususunda sizi övmektedir. Bu neden ileri geliyor?" diye sordular. Onlar:
    "Biz dediler, istincada taşla suyu birleştiriyoruz: (Önce taşla silip arkadan da su ile yıkıyoruz.)"
    Rezin tahric etmiştir. İbnu Kesir Tefsiri, 3, (456.)



    3547 -Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor:
    "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Biriniz helâya giderken berabererinde üç tane de taş götürüp onlarla temizliğini yapsın. Bunlar ona yeterlidir."
    Ebu Dâvud, Tahâret 21, (40); Nesâi, Tahâret 40, (1, 41, 42)



    3548 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resülullah aleyhissalâtu vesselam abdest bozmaya çıkmıştı.
    Bana üç taş bulmamı söyledi. İkisini buldum üçüncü taşı aradım fakat bulamadım.
    Onun yerine bir kurumuş mayıs aldım ve onu getirdim. Taşları aldı, mayısı attı ve:
    "Bu necistir!" buyurdu."
    Buhari, Vudü 20; Tirmizi, Tahâret 13, (17); Nesâi, Tahâret 38, (1, 39, 40).



    3549 -İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor:
    "Cinlerin hey'eti Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelince:
    "Ey Allah'ın Resülü! Ümmetini kemikle; mayısla veya kömürle istinca yapmaktan nehyet.
    Zirâ, Allah onlarda bize bir rızk yarattı!" dediler.
    Bunun üzerine Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bizi, onları tahârette kullanmaktan menetti.
    Tirmizi, Tahâret 14, (18); Nesâi, Tahâret 35 (1, 37) Ebu Dâvud, Tahâret 20, (39); Müslim, Salât 50, (450).



    3550 - Rüveyfi' radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana:
    "Ey Rüveyfi' dedi, umarım benden sonra çok yaşayacaksın.
    İnsanlara haber ver ki, kim sakalını kıvırcık kılar, (atın boynuna) kiriş takar, bir hayvan
    mayısı veya kemikle istincada bulunursa bilsin ki Muhammed ondan beridir."
    Ebu Davud, Taharet 20, (36); Nesai, Zinet 12, (8, 135).[1]

    İDDET VE İSTİBRA
    (MUTALLAKA VE MUHTELEA'NIN İDDETLERİ )

    4157 - Esma Bintu Yezid İbni's-Seken el-Ensariyye radıyallahu anha'nın anlattığına göre,
    "Esma, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında kocasından boşanmıştır.
    Ve o sıralarda boşanan kadın için henüz iddet bekleme hükmü yoktu.
    İşte bu sebeple, Esma boşanınca, Allah Teâla Hazretleri, boşanan için iddet bekleme emrini indirdi."
    Ebu Davud, Talak 36, (2281).

    4158 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor:
    "Allah Teala: "Boşanan kadınlar kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler" (Bakara 228) buyuruyor.
    Yine Allah Teala: "Kadınlarınız arasında ay hali görmekten kesilenler ile ay hali görmemiş olanların iddetleri hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki, onların iddet beklemesi üç aydır..." (Talak 4).
    (Önceki ayet) bu ikinci ile neshedilmiş oldu Keza Allah Teala (birinci ayetten bazı hükümleri neshederek) buyurmuştur ki:
    "Mü'min kadınlarla nikahlanıp, onları, temasta bulunmadan boşadığınızda, artık onlar için söze iddet saymaya lüzum yoktur.
    Kendilerine bağışta bulunarak onları güzellikle serbest bırakın" (Ahzab 49).
    Ebu Davud, Talak 10, (2195), 27, (2282); Nesai, Talak 54, (6, 187), 74, (6, 212).

    4159 -İbnu Abbas radıyallahu anhüma,
    "Boşanan kadınlar kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler, eğer Allah'a ve ahiret gününe inanmışlarsa, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helâl değildir, kocaları bu arada barışmak isterlerse, karılarını geri almakta daha çok hak sahibidirler" (Bakara 223) ayeti için der ki: "Bu ayete göre, erkek hanımını üç kere de boşasa ona dönmeye hakkı vardır. Bu hüküm şu ayetle neshedildi:
    "Boşanma iki defadır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmaktır" (Bakara 229).
    Nesai, Talak 74, (6, 212).

    4160 - Süleyman İbnu Yesar rahimehullah anlatıyor:
    "el-Ahvas, hanımını boşamıştı. Hanımı üçüncü hayızın kanama müddetinde iken Şam'da öldü.
    Muaviye radıyallahu anh, Zeyd İbnu Sabit radıyallahu anh'a yazarak bunun hükmünü sordu.
    Zeyd cevaben şöyle yazdı:
    "Eğer kadın, üçüncü hayz'ın kanama devresine girmiş idiyse, kocadan tamamen ayrılmış, koca da ondan ayrılmıştır.
    Ne kadın, kocaya, ne de koca kadına varis olamaz."
    Muvatta, Talak 56, (2, 577).

    4161 -Rebi' Bintu Muavvız radıyallahu anha'nın anlattığına göre,
    "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında, kocasından muhala'a yoluyla ayrılmıştır.
    Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm da ona bir hayız müddetince iddet beklemesini emretmiştir (veya kadına... emredilmiştir.)"
    Tirmizi, Talak 10, (1185); Nesai, Talak 53, (5, 186).

    VEFAT İDDETİ

    4162 - Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor:
    "Beni Eslem'den Sübey'a adında bir kadın hamile iken kocası ölmüştü.
    Beni Abdi'd-dâr'dan Ebu's-Senabil İbn Ba'kik, kadınla evlenmek istedi.
    Kadın onunla evlenmekten imtina etti. Adam: "Vallahi, iki müddetin sonuncusuna kadar iddet beklemedikçe evlenmen caiz değil!" dedi.
    Kadın yirmi gün kadar bekledi, derken nifas oldu. Sonra da Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'a gelerek durumu arzetti.
    Aleyhissalatu vesselam: "Evlen!" buyurdu."
    Buhari, Talak 39, Tefsir, Talak 2; Müslim, Talak 57, (1485); Muvatta, Talak 83, (2, 589, 590);
    Tirmizi, Talak 17, (1193); Nesai, Talak 56, (6, 190, 191)

    4163 - Müslim'deki rivayet şöyledir:
    "Ümmü Seleme radıyallahu anha dedi ki:
    "Sübey'a, kocasının vefatından birkaç gece sonra nifas oldu.
    Kadın, durumunu Resûlullah'a zikretti. Aleyhissalatu vesselam evlenmesini söyledi."
    Müslim, Talak 57, (1485).

    4164 - Ebu Seleme İbnu Abdurrahman anlatıyor:
    "Ben ve Ebu Hüreyre, İbn-i Abbas radıyallahu anhüm'ün yanında iken, bir kadın gelerek:
    "Ben hamileyken kocam öldü, çocuk da kocamın ölmesinden dört ay geçmeden doğdu. (İddetim dolmuş sayılır mı)?" diye sordu.
    İbnu Abbas radıyallahu anhüma: "İddetin iki müddetin sonuncusudur" dedi. Ebu Seleme:
    "Bana Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın Ashab'ından bir adam, böyle bir durumda Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın evlenmeyi emrettiğini haber verdi" dedi. Ebu Hüreyre der ki: "Buna ben de şehadet ederim."
    Nesai, Talak 56, (6, 194).

    4165 - Nafi' rahimehullah anlatıyor:
    "İbni Ömer radıyallahu anhüma'ya, hamile iken kocası ölen kadından sorulmuştu.
    "Çocuğu doğurunca helal olur, (evlenebilir)" cevabını verdi. (Orada bulunanç bir adam ilave etti:)
    "Ömer radıyallahu anh da: "Kocası yatakta, henüz defnedilmemiş iken doğum yapsa da kadın (evlenmeye) helaldir" demişti."
    Muvatta, Talak 84, (2, 589).

    4166 - Amr İbnu'l-As radıyallahu anh dedi ki:
    "Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam'ın sünnetini bize çarpıtmayın.
    Kocası ölen kadının iddeti dört ay on gündür, yani ümmü veled hakkında."
    Ebu Davud, Talak 48, (2308).

    4167 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma diyordu ki: "Efendisi olan ümmü veled'in iddeti bir hayız devresidir."
    Muvatta, Talak 92, (2, 593).

    İSTİBRA

    4168 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Huneyn seferi sırasında Evtas'a bir ordu gönderdi. Ordu düşmanla karşılaştı ve çarpıştılar. Müslüman askerler onlara galebe çaldı, bir miktar kadını da esir etti. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın Ashabından bir kısımları, ele geçirilen cariyelere teması, müşrik kocaları sebebiyle sanki günah addettiler. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah şu ayeti inzal buyurdu. (Mealen): "Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Maliki bulunduğunuz cariyeler müstesna..." (Nisa 24). Yani "bunlar (esir aldıklarınız) iddetlerini doldurunca size helaldır."
    Müslim, Rada' 33, (1456); Tirmizi, Nikah 36, (1132); Ebu Davud, Nikah 45, (2155, 2157) Nesai, Nikah 59, (6, 110).

    4169 - İrbaz İbnu Sariye radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm , karınlarındaki yükü vaz' etmedikçe (doğurmadıkça) esirelere temasta bulunmayı yasakladı."

    Tirmizi, Siyer 15, (1564).

    4170 - Ruveyfi' İbnu Sabit el-Ensari radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kimseye, suyunu başkasının ekinine dökmesi, yani hamile (esire)ye teması helal değildir.
    Keza Allah'a ve ahirete inanan mü'min kişiye, istibra hasıl olmazdan önce esire kadına teması helal olmaz.
    Keza Allah'a ve ahirete inanan kimseye, taksim edilmezden önce ganimet malından satması helal değildir."
    Ebu Davud, Nikah 45, (2158, 2159); Tirmizi, Nikah 35, (1131).

    4171 - Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor:
    "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm seferlerinin birinde, bir çadırın kapısında, doğumu yakın olan hamile bir kadın gördü. Kadın hakkında sual etti.
    "Falancanın cariyesi!" dediler.
    Aleyhissalatu vesselam:
    "Herhalde o, cariyeye temas etmek istiyor!" buyurdu. Muhatapları "Evet!" deyince:
    "Ona, kabre kadar onunla beraber olacak bir lânetle lanet etmek içimden geldi.
    O nasıl olur da kendine helal olmadığı halde (kadının karnındakı çocuğu)
    kendine vâris kılar veya nasıl olur da kendine helal olmayan (bebeği) hizmetçi kılar?" buyurdular."
    Müslim, Nikah 139, (1441); Ebu Davud, Nikah 45, (2156).

    4172 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma demiştir ki:
    "Temas edilmiş bulunan bir cariye hediye edilir veya satılır veya azad edilirse onun rahmi bir hayız müddetince istibra edilsin.
    Bâkirenin istibrası aranmaz."
    Rezin tahric etmiştir. Buhari, bu rivayeti muallak olarak zikretmiştir. (Büyü, 111).

    SÜKNA VE NAFAKA

    4173 - Fatıma Bintu Kays radıyallahu anha'nın anlattığına göre, "kocası kendisini talak-ı bette ile boşamıştır. Kocası ortalıkta olmadığı halde, vekilini (bir miktar) arpa ile Fatıma'ya göndermiş. Fatıma da bunu pek az bulmuştu. Veya vekile kızmıştı). Vekil: "Vallahi bizim üzerimizde (nafaka hakkı olarak) bir şeyin yok!" demiştir. Fatıma da Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'a gelerek durumu anlatımış, aleyhissalatu vesselam da: "Senin onun üzerinde nafakan yok" buyurmuş ve Ümmü Şerik el-Ensariyye radıyallahu anha'nın yanında iddetini geçirmesini emretmiştir. Sonra, Fatıma'ya: " Bu kadın, ashabımın çokça uğradıkları birisidir. Sen iddetini İbnu Ümmi Mektûm'un yanında geçir. Zira o, âmâ birisidir, örtünü de (onun yanında) çıkarabilirsin. (İddetin bitip) helal oldun mu bana haber ver!" buyurdu. (Fatıma der ki): "Helal hale geldiğim zaman, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'a gelip Muaviye İbnu Ebi Süfyan ve Ebu Cehm radıyallahu anhüma'nın benimle evlenmek istediklerini haber verdim. Aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ebu Cehm, sopasını omuzundan indirmez. Muaviye ise fakirdir, parası yoktur. Sen Üsame İbnü Zeyd radıyallahu anhüma ile evlen!"
    Üsame hoşuma gitmedi. (Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bunu sezmiş olacak ki tekrar): "Sen Üsame'yle evlen!" buyurdu. Ben de onunla evlendim. Allah Teâla hazretleri onu bana hayırlı kıldı. Onunla mes'ud oldum."
    Müslim, Talak 36, (1480); Muvatta, Talak 23, (2, 580, 581); Ebu Davud, Talak 39, 40, (2284, 2291);
    Tirmizi, Nikah 38, (1135), Talak 5, (1180); Nesai, Nikah 21, (6, 74); Talak 69, (6, 207), 71, 72, (6, 210).

    4174 - Nafi' rahimehullah anlatıyor:
    "Sa'id İbnu Zeyd'in kızı Abdullah İbnu Amr İbni Osman'ın nikahı altında idi. Kadını, kocası talak-ı bette ile boşadı.
    Kadın, kocasının evini (iddeti dolmadan) terketti. Onun bu davranışını Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anh hoş karşılamadı."
    Muvatta, Talak 64, (2, 579).

    4175 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor:
    "Teyzemi kocası (üç talakla) boşamıştı.
    Teyzem hurmalarının meyvesini kesmek istedi.
    Bir adam onu evden çıkmaktan men etti.
    Teyzem de Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelip durumunu arzetti.
    Aleyhissalatu vesselam: "Tabii, hurmalarını devşir, ondan dilersen tasadduk eder, dilersen ma'ruf üzere tasarruf edersin!" buyurdu."
    Müslim, Talak 55, (1483); Ebu Davud, Talak 41, (2297); Nesai, Talak 70, (6, 209).

    4176 - Mücahid rahimehullah,
    "İçinizden ölenlerin bırakmış olduğu eşler kendi kendilerine dört ay on gün beklerler" (Bakara 234) mealindeki ayetle ilgili olarak demiştir ki: "Kadının, bu iddeti, kocasının yanında beklemesi vaciptir. Bunun üzerine Allah Teala Hazretleri şu ayeti inzal buyurdu: "İçinizden ölüp, eşler bırakacak olanlar, evlerinden çıkarılmaksızın senesine kadar eşlerinin geçimini sağlayacak şeyi vasiyet etsinler. Eğer kadınlar çıkarlarsa kendilerinin meşru olarak yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur" (Bakara 240).
    Mücahid devamla der ki: "Allah Teala Hazretleri böylece kadına tam bir yıl (iddet) kıldı, bunun yedi ay yirmi günü vasiyet yoluyla tanınacak. Kadın dilerse bu vasiyet müddetinde kocasının evinde kalacak, dilerse terkedecek. Ayette geçen "evlerinden çıkarılmaksızın... Eğer çıkarlarsa... size sorumluluk yoktur" ibaresinin manası budur. Esas iddet ise, onu beklemesi kadına vacibtir."
    İbnu Abbas radıyallahu anhüma der ki: "Bu ayet, kadının kocası yanında iddet geçirme mecburiyetini neshetmiştir, kadın dilediği yerde iddetini geçirir." Atâ der ki: "Sonra miras ayeti geldi, o da, süknayı neshetti. Böylece kadının, koca yanındaki süknası kalktı, artık dilediği yerde iddetini geçirir." Buhari, Tefsir, Bakara 41, Talak 50; Ebu Davud, Talak 42, 45, (2298, 2301); Nesai, Talak 60, (6, 200).

    4177 - Yahya İbnu Said rahimehullah anlatıyor:
    "Bir kadın, İbnu Ömer radıyallahu anhüma'ya gelip kocasının öldüğünü ve kendilerinin (Medine'nin) Kanât nam mevkiinde bir ekinlerinin olduğunu söyledi ve geceyi orada geçirmesinin kendisini için caiz olup olmadığını sordu.
    İbnu Ömer radıyallahu anhüma kadını bundan nehyetti.
    Bu sebeple kadın, erkenden oraya gider, orada gölgelenir, sonra akşama Medine'ye döner, evinde gecelerdi."
    Muvatta, Talak 88, (2, 592).

    İHDAD (MATEM)

    4178 - Humeyd İbnu Nâfi' anlatıyor:
    "Bana Zeyneb Bintu Ebi Seleme şu üç hadisi haber verdi:
    Dedi ki: "Babası Ebbu Süfyan İbnu Harb vefat edince, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın zevce-i pâkleri Ümmü Habibe'nin yanına girdim. (Ben yanında iken Ümmü Habibe içerisinde sarı renk bulunan bir sürünme maddesi (tıyb) getirtti, bu halûk veya bir başkası idi. Ondan bir cariyeye sürdü, sonra da yanaklarına süründü. Sonra dedi ki: "Vallahi benim sürünüp süslenmeye ihtiyacım yok. Ancak Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim. "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kadına, bir ölü üzerine üç geceden fazla matem tutması helal olmaz. Fakat kocası müstesna, ona dört ay on gün matem tutar."
    Zeyneb dedi ki: "Kardeşi öldüğü zaman Zeyneb Bintu Cahş radıyallahu anha'nın yanına girdim. O da bir tiyb istedi ve ondan süründü. Sonra dedi ki: "Doğrusu, vallahi sürünmeye bir ihtiyacım yok. Ancak Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'ın şöyle söylediğini işittim: "Allah'a ve ahiret gününe inanan bir kadına..." diye başlayan önceki hadisi aynen zikretti."
    Zeyneb (üçüncü rivayetinde) dedi ki: "Annem Ümmü Seleme'yi işittim, diyordu ki: "Bir kadın Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm 'a gelerek: "Kızımın kocası öldü. Gözünden de hasta, gözüne (ilaç niyetiyle) sürme çekebilir miyiz?" diye sordu. Aleyhissalatu vesselam: "Hayır!" dedi. Kadın iki veya üç sefer aynı talebte bulundu. Aleyhissalatu vesselam her seferinde "Hayır!" dedi ve sonuncuda ilave etti: "Onun matem müddeti dört ay on gündür. Cahiliye devrinde sizden biri, sene başına mayıs atardı."
    (Ravi Humeyd der ki: "Zeyneb'e "Senenin başına mayıs atma" nedir?" diye sordum) Zeyneb radıyallahu anha dedi ki: "Kocası ölen bir kadın hıfş (denen hücres)ine çekilir, en kötü elbisesini giyer, üzerinden bir yıl geçmedikçe tıyb sürünmez (yıkanmaz, tırnak kesmez, hiçbir temizlik ameliyesinde bulunmaz sonra bir yıl tamam olunca berbat bir manzara ile çıkar)dı. Sonra ona bir hayvan getirilirdi. Bu eşek veya koyun veya bir kuş olabilirdi. Bu (hayvanı önüne sürmek suretiyle iddet halini) kırardı. İddetini kırmada kullandığı hayvan hemen hemen ölürdü. Sonra (iddetten) çıkardı, kendisine mayıs verilirdi, o da bunu (önüne) atardı. (Böylece evlenmeye helal olurdu.) İşte bundan sonra tiyb ve diğer (süslenme ve başka) şeylere müracaat ederdi."
    Buhari, Talak 46, 47, 50, Cenaiz 31; Müslim, Talak 58, (1486-1489); Muvatta, Talak 101, (2, 596-598);
    Ebu Davud, Talak 43, (2299) Tirmizi, Talak 18, (1195, 1196, 1197); Nesai, Talak 61, (6, 201), 60, (6, 205).

    4179 - Ümmü Atiyye radıyallahu anha anlatıyor:
    "Biz, kocalımız hariç, herhangi bir ölü üzerine üç günden fazla matem tutmaktan men edilmiştik. Kocalarımız için dört ay on gün matem tutmalıydık. Bu esnada ne sürme çekerdir, ne tiyb sürünürdük, ne de boyalı elbise giyerdik. Giyebildiğimiz sadece asb (denen daha dokunmazdan önce boyanmış kumaşlardan mamul) elbise idi. Matemli kadına, hayız halinden çıkıp temizlik dönemine girince, yaptığı yıkanmada azıcık koku kullanmasına izin verildi."
    Buhari, Talak 48, 49, Hayız 12, Cenaiz 30, 31; Müslim, Cenaiz 34, (938), Talak 66, (938);
    Ebu Davud, Talak 46, (2302, 2303); Nesai, Talak 63, 646, (6, 203, 204).

    4180 - Ümmü Seleme radıyallahu anha anlatıyor:
    "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
    "Kocası ölen kadın sarıya boyanmış veya kırmızıya boyanmış elbise giymez, zinet takınmaz,
    kına yakınmaz, sürmelenmez, başını tararken kokulu madde kullanmaz, başını sidre ile kaplar."
    Ebu Davud, Talak 46, (2304); Nesai, Talak 65, (6, 203); Muvatta, Talak 104-108, (2, 598, 600).

    4181 - İbnu'l-Müseyyeb ve Süleyman İbnu Yesar rahimehumullah anlatıyor:
    "Tuleyha el-Esediyye, Reşid es-Sakafi'nin nikahı altında idi. Reşid, Tuleyha'yı boşadı. Kadın, iddeti içerisinde iken evlendi.
    Ömer radıyallahu anh, ona da kocasına da değnekle çokça vurdu ve aralarını ayırdı. Sonra şunu söyledi: "İddeti içerisinde hangi kadın evlenirse, onun evlenen kocası, gerdek yapmamış bile olsa araları ayrılacak ve kadın, önceki iddetinden geri kalan kısmı tamamlayacak. Sonra ikincisi, taliblerden bir talib olacak. Eğer erkek, kadınla gerdek yapmış idiyse, araları ayrılır, kadın önceki iddetini tamamlar. Sonra ikinciden dolayı yeniden iddet bekler. Bunlar ebediyyen evlenemezler."
    İbnu'l-Müseyyeb der ki: "Erkek, kadını kendine helal addettiği için ona tam mehir öder."
    Muvatta, Nikah 27, (2, 536)

    4182 - Nafi' anlatıyor:
    "Safiyye Bintu Ebi Ubeyd, kocası İbnu Ömer'den iddet beklerken gözlerinden hastalandı.
    Gözleri nerdeyse çapaklanıyordu, yine de sürme çekmedi."
    Muvatta, Talak 107, (2, 599).

    4183 - İbnu Mes'ud radıyallahu anh kendi anlattığına göre, şu ayeti okumuştu. (Mealen): "Boşanan kadınlar, kendi kendilerine, üç aybaşı hali beklerler..." (Bakara 228). Ve şu ayeti (mealen): "Ey peygamber! Kadınları boşayacağınızda, onları, iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti sayın. Rabbiniz olan Allah'tan sakının. Onları, -apaçıak bir hayasızlık yapmaları hali bir yana- evlerinden çıkarmayın, onlar da çıkmasınlar. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. allah'ın sınırlarını kim aşarsa, şüphesiz, kendine yazık etmiş olur. Bilmezsin, olur ki, Allah bunun ardından (gönlünüzde sevgi gibi) bir hal meydana getirir. Kadınların iddet süreleri biteceğinde, onları ya uygun bir şekilde alıkoyun, ya da uygun bir şekilde onlardan ayrılın; içinizden de iki adil şahid getirin, şahidliği Allah için yapın. İşte bu, allah'a ve ahiret gününe inanan kimseye verilen öğüttür. Allah kendisine karşı gelmekten sakınan kimseye kurtuluş yolu sağlar, ona beklemediği yerden rızık verir. Allah'a güvenen kimseye O yeter. Allah buyurduğunu yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü var etmiştir. Kadınlarınız içinde ay hali görmekten kesilenler ile, henüz ay hali görmemiş olanların iddetleri hususunda şüpheye düşerseniz, bilin ki, onların iddet beklemesi üç aydır..." (Talak 1-4).
    Ve dedi ki: "Bu, boşanan kadınların iddetleridir. Allah Teala Hazretleri bundan henüz temas edilmemiş olan kadınları, "Ey iman edenler, mü'min kadınlarla nikahlanıp, onları, temasta bulunmadan boşadığınızda artık onlar için size iddet saymaya lüzum yoktur. Kendilerine bağışta bulunarak onları güzellikle serbest bırakın" (Ahzab 49) me'alindeki ayetle istisna etmiştir.
    Yine Allah Teala buyurur ki, (mealen): "İçinizden ölenlerin bırakmış olduğu eşler, kendi kendilerine dört ay on gün beklerler; müddetleri sona erdiğinde, onların kendi haklarında uygun şekilde yaptıklarından dolayı size sorumluluk yoktur" (Bakara 134). Sonra Allah Teala Hazretleri, kadınlardan hamile olanların ruhsatını şu ayetle indirmiştir. (Mealen): "(Boşanan veya kocası ölen kadınlardan) gebe olanların iddeti doğumları ile tamamlanır..." (Talak 4). Rezin tahric etmiştir.[2]




       Kaynak:
    [1]: Tahret:KutubuSitte7300
    [2]:MUTALLAKA VE MUHTELEA'NIN İDDETLERİ :KutubuSitte7300








  • Konularına Göre Hadis Meali veya Konularına Göre Hadis Fihristi Okuyabilir, bilgisayarınıza indirebilir ("RAR" İndir Linki), ödev ve tezlerinizde kullanabilir ve siteyi referans göstermek ve değiştirmemek koşuluyla site ve bloglarınızda yayınlayabilir ve kopyalayıp, çoğaltabilirsiniz. v..d.. Download / İndirdikten Sonra Üçretsiz Dağıtabilirsiniz..

    En iyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir   Eraykitap ilmin kisa yolu

  • سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
  • Tirmizî’nin bir rivayeti şöyledir: 2663- Ebû Rafî (r.a.)’den rivâyete göre, -başkaları bu hadisi merfu olarak rivâyet ettiler şöyle demiştir: “Dikkat edin! Sizden birinizi; emrettiğim veya yasakladığım konulardan birisi kendisine ulaşınca koltuğuna yaslanmış durumda iken, bilmiyorum Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız (hadisleri tanımayız derken) bulmayayım.

    İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 / DEVAMI İÇİN BKZ...