ErayKitap Web Sitesine Hoş Geldiniz !             En İyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir
بِسْمِ اللهِ، اَلْحَمْدُ ِللهِ وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلَى رَسُولِ اللهِ وَبَعْدُ
Konularına Göre Hadis-i Şerif Meali / Veya Hadis Fihristi
"...Allah ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini kendine din edinmeyen kimselerle.." (Tevbe Suresi - 29)    
(Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Ğafur ve Rahimdir.
De ki: Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse (itaat etmezlerse) bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez. (Ali İmran Suresi- 31 -32)
Hadis Fihristi veya Konularına Göre Hadis Meali HADİS FİHRİSTİ
  = ♦   Z   ♦ =  
  • Hadis-i Şerifi inkar edenler için / Koltuğuna Kurulan Karnı Tok Bir Adamın
    “Şunu iyi biliniz ki, bana Kur'an-ı Kerim ile birlikte onun bir benzeri de verilmiştir.
    (Bu konuda) dikkatli olun; (çünkü) koltuğuna kurulan tok bir adamın ‘Size sadece şu Kur'an lazımdır, onda bulduğunuz helali helal, haramı da haram kabul ediniz yeter!’ diyeceği (günler) yakındır...” Bu hadis-i şerif -farklı nüanslarla - kütübü sitte ve diğer bazı kaynaklarda geçmektedir
    Ebu Davud, Sünnet, 5(6), İmaret,33; Tirmizî, İlim, 10; İbn Mace, Mukaddime, 2; Darimî, Mukaddime,49; Ahmed b. Hanbel, 2/367, 4/131-132, 6/8) İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663

  • ALLAH'I ZİKRETMENİN FAZİLETİ ve ZİKRE TEŞVİK

    1411. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Dile hafif, mîzana konduğunda ağır gelen ve Rahmân olan Allah'ı hoşnut eden iki cümle vardır:
    Sübhânallahi ve bi-hamdihî sübhânallahi'l-azîm:
    Ben Allah'ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O'na hamdederim.
    Ben Yüce Allah'ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tekrar tenzih ederim"
    Buhârî, Daavât 65, Eymân 19, Tevhîd 58; Müslim, Zikir 31. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 60; İbni Mâce, Edeb 56



    1412. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Sübhânallâhi velhamdülillâhi velâ ilâhe illallahü vallâhü ekber demek,
    benim için, üzerine güneş doğan her şeyden daha kıymetlidir. "
    Müslim, Zikir 32. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 128



    1413.Ebû Hüreyre radıyallahu anh
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu söyledi:
    "Bir kimse her gün yüz defa,
    lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr, derse,
    on köle âzâd etmiş kadar sevap kazanır; ona yüz iyilik sevabı yazılır; yüz günahı bağışlanır; bu zikir o gün akşama kadar o kimsenin şeytandan korunmasını sağlar.
    Bu zikri ondan daha fazla tekrarlayan kimse dışında hiç kimse daha faziletli bir iş yapmamış olur".
    Resûl-i Ekrem sözüne şöyle devam etti:
    "Bir kimse günde yüz defa sübhânallâhi ve bi-hamdihî derse, onun günahları deniz köpüğü kadar bile olsa hepsi bağışlanır.
    Buhârî, Bed'ü'l-halk 11; Daavât 64, 65; Müslim, Zikir 28. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 59, 62; İbni Mâce, Duâ 14



    1414. Ebû Eyyûb el-Ensârî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Bir kimse on defa, lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr, derse,
    İsmâil aleyhisselâm'ın soyundan dört kimseyi hürriyetine kavuşturmuş gibi sevap kazanır. "
    Buhârî, Daavât 64; Müslim, Zikir 30. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 103



    1415. Ebû Zer radıyallahu anh şöyle dedi:
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:
    "Allah'ın en çok hoşlandığı sözü sana bildireyim mi? Allah'ın en çok hoşlandığı söz, sübhânallahi ve bi-hamdihî demektir", buyurdu. Müslim, Zikir 85



    1416. Ebû Mâlik el-Eş'arî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Temizlik imanın yarısıdır.
    el-Hamdü lillâh duası mizanı, sübhânallahi ve'l-hamdü lillâhi zikri ise yer ile göklerin arasını sevap ile doldurur. "
    Müslim, Tahâret 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 86



    1417. Sa'd İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh şöyle dedi:
    Bir bedevî Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek:
    - Bana söyleyeceğim bir zikir öğret, dedi.
    Resûl-i Ekrem ona şu zikri okumasını tavsiye etti:
    - "Lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, Allâhü ekber kebîran ve'l-hamdü lillâhi kesîrâ ve sübhânallâhi Rabbi'l-âlemîn, velâ havle velâ kuvvete illâ billâhi'l-Azîzi'l-Hakîm:
    Tek olan Allah'tan başka ilâh ve O'nun bir eşi ve benzeri de yoktur. Kudreti ve saltanatıyla Allah en büyüktür. Bitip tükenmeyen hamd O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah'ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih ederim.
    Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Azîz ve Hakîm olan Allah'ın yardımıyla kazanılabilir. "
    Bedevî:
    - Bunlar Rabbim için söyleyeceğim dua ve zikirlerdir. Kendim için ne söylemeliyim? dedi.
    Resûl-i Ekrem:
    - "Allâhümmağfir lî verhamnî vehdinî verzuknî:
    Allahım, beni bağışla, bana merhamet et, rızânı kazandıracak işler yaptır ve bana hayırlı rızık ver, de" buyurdu.
    Müslim, Zikir 33-36



    1418. Sevbân radıyallahu anh şöyle dedi:
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem selâm verip namazdan çıkınca üç defa istiğfâr eder ve
    "Allâhümme ente's-selâm ve minke's-selâm tebârekte yâ ze'l-celâli ve'l-ikrâm:
    Allahım selâm sensin. Selâmet ve esenlik sendendir. Ey azamet ve kerem sahibi Allahım, sen hayır ve bereketi çok olansın" derdi.
    Hadisin râvilerinden biri olan Evzâî'ye:
    - İstiğfâr nasıl yapılır? diye sorulunca:
    - Estağfirullah, estağfirullah demektir, dedi.
    Müslim, Mesâcid 135, 136. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 25; Tirmizî, Salât 108; Nesâî, Sehv 81, 82; İbni Mâce, İkame 32



    1419. Muğîre İbni Şu'be radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem selâm verip namazdan çıkınca şu duayı okurdu:
    "Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr.
    Allâhümme lâ mâni'a li-mâ a'tayte ve lâ mu'tıye li-mâ mena'te velâ yenfeu ze'l-ceddi minke'l-ceddü:
    Allah'tan başka ilâh yoktur, yalnız Allah vardır. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'na mahsustur. O'nun gücü her şeye yeter. Allahım! Senin verdiğine engel olacak, vermediğini de verecek bir kimse yoktur. Senin lutfun olmadan hiçbir zengine serveti fayda vermez."
    Buhârî, Ezân 155, İ'tisâm 3, Kader 12, Daavât 18; Müslim, Mesâcid 137, 138.
    Ayrıca bk. Müslim, Salât 194, 205, 206; Ebû Dâvûd, Salât 140, Vitir 25; Tirmizî, Salât 108; Nesâî, Tatbîk 25, Sehv 85, 89



    1420. Abdullah İbni'z-Zübeyr radıyallahu anh namazdan sonra selâm verince her defasında şöyle derdi:
    "Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr;
    lâ havle velâ kuvvete illâ billâh; lâ ilâhe illallahu velâ na'büdü illâ iyyâh; lehü'n-ni'metü ve lehü'l-fazlu ve lehü's-senâü'l-hasen; lâ ilâhe illallahu muhlisîne lehü'd-dîne velev kerihe'l-kâfirûn:
    Allah'tan başka ilâh yoktur; yalnız Allah vardır. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'na mahsustur. O'nun gücü her şeye yeter. Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Allah'ın yardımıyla kazanılabilir. Allah'tan başka ibadete lâyık bir ilâh yoktur. Biz yalnız O'na ibadet ederiz. Sahip olduğumuz nimet ve lutuf O'nundur. En güzel medh ü senâ O'na yakışır. Kâfirler hoşlanmasa bile, bütün samimiyetimizle, Allah'tan başka ilâh yoktur, deriz".
    Abdullah İbni'z-Zübeyr, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in her namazdan sonra bu sözlerle zikrettiğini söyledi.
    Müslim, Mesâcid 139, 140. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 25; Nesâî, Sehv 34



    1421. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Mekke'den Medine'ye hicret eden müslümanların fakirleri
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e gelerek şöyle dediler:
    - Varlıklı müslümanlar cennetin en yüksek derecelerini ve ebedî nimetleri alıp götürdüler. Bizim kıldığımız namazları onlar da kılıyorlar. Tuttuğumuz oruçları onlar da tutuyorlar. Fazla malları olduğu için hac ve umre yapıyorlar, cihad ediyorlar ve sadaka veriyorlar, biz veremiyoruz.
    Bunun üzerine Resûl-i Ekrem onlara:
    - "Sizden önde gidenlere yetişebileceğiniz, sizden sonra gelenleri geçebileceğiniz, sizin yaptığınızı yapanlar dışında herkesten üstün olacağınız bir şeyi haber vereyim mi?" diye sordu.
    - Evet, söyle yâ Resûlallah! dediler.
    Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    - "Her namazın ardından otuz üçer defa Allah'ı tesbih eder, O'na hamdeder ve tekbir getirirsiniz. "
    Hadisi Ebû Hüreyre'den rivayet eden Ebû Sâlih'in söylediğine göre,
    sahâbîler bu zikirleri nasıl okuyacaklarını sorunca Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
    "Her birinden otuz üçer defa olmak üzere sübhânallah, elhamdülillah, Allâhü ekber, dersiniz. "
    Buhârî, Ezân 155; Daavât 18; Müslim, Mesâcid 142. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 24 Müslim'in bir rivayetinde şu ilâve vardır:
    Birkaç gün sonra fakir muhâcirler Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e tekrar gelerek:
    - Zengin kardeşlerimiz bizim yaptığımız zikirleri duymuşlar. Aynını onlar da yapıyorlar, dediler.
    Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    - "Ne yapalım! Artık bu Allah'ın bir lutfudur, Allah lutfunu dilediğine verir. "
    Müslim, Mesâcid 142



    1422. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Her namazdan sonra kim otuz üç defa sübhânallah, otuz üç defa elhamdülillâh, otuz üç defa Allâhü ekber der,
    yüze tamamlamak için de lâ ilâhe illallahü vahdehû lâ şerîke leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamdü ve hüve alâ külli şey'in kadîr:
    Allah'tan başka ilâh yoktur; yalnız Allah vardır. O tektir, ortağı yoktur. Mülk O'nundur, hamd O'na mahsustur. O'nun gücü her şeye yeter" derse, günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affedilir. "
    Müslim, Mesâcid 146. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 96



    1423. Kâ'b İbni Ucre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Farz namazların ardından okunan zikirleri okuyan -veya bunları yapan- kimse hiçbir zaman zarara uğramaz.
    Bunlar otuz üç defa sübhânallah, otuz üç defa elhamdülillâh, otuz dört defa Allâhü ekber demektir. "
    Müslim, Mesâcid 144, 145. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 25; Nesâî, Sehv 92

    1424. Sa'd İbni Ebû Vakkas radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazlardan sonra şu duayı okuyarak Allah'a sığınırdı:
    "Allâhümme innî eûzü bike mine'l-cübni ve'l-buhl, ve eûzü bike min en uredde ilâ erzeli'l-ömr, ve eûzü bike min fitneti'd-dünyâ, ve eûzü bike min fitneti'l-kabr:
    Allahım! Korkaklıktan, cimrilikten sana sığınırım. Erzel-i ömürden sana sığınırım. Dünya fitnesinden sana sığınırım. Kabir fitnesinden sana sığınırım. "
    Buhârî, Cihâd 25, Daavât 37, 41, 44. Ayrıca bk. Müslim, Zikir 50, 52; Nesâî, İstiâze 5, 6, 27, 39; İbni Mâce, Duâ 3




    1425. Muâz radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun elinden tuttu ve:
    "Muâz! Vallahi seni gerçekten seviyorum" buyurdu.
    Sonra sözüne şöyle devam etti: "Muâz! Her namazdan sonra şu duayı mutlaka okumanı tavsiye ediyorum:
    Allâhümme einnî alâ zikrike ve şükrike ve hüsni ibâdetik:
    Allahım! Seni anıp zikretmek, nimetine şükretmek, sana lâyık ibadet etmek için bana yardım eyle!. "
    Ebû Dâvûd, Vitir 26. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 60



    1426. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Biriniz namazda tahiyyâtı bitirdiği zaman,
    dört şeyden Allah'a sığınarak şöyle desin: Allâhümme innî eûzü bike min azâbi cehennem ve min azâbi'l-kabr ve min fitneti'l-mahyâ ve'l-memât ve min şerri fitneti'l-mesîhi'd-deccâl: Allahım, cehennem azâbından ve kabir azâbından, hayat ve ölüm fitnesinden, kör deccâlin fitnesine uğramaktan sana sığınırım. "
    Müslim, Mesâcid 128. Ayrıca bk. Müslim, Mesâcid 130-134; Ebû Dâvûd, Salât 149, 179; Nesâî, Sehv 64



    1427. Ali radıyallahu anh şöyle dedi:
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazda, teşehhüd ile selâm arasında yaptığı duayı şöyle diyerek bitirirdi:
    "Allâhümmağfirlî mâ kaddemtü vemâ ahhartü, vemâ esrartü vemâ a'lentü, vemâ esraftü, vemâ ente a'lemü bihî minnî, ente'l-mukaddimü ve ente'l-muahhir, lâ ilâhe illâ ente:
    Allahım! Şimdiye kadar yaptığım, bundan sonra yapacağım, gizlediğim ve açığa vurduğum, ölçüsüz bir şekilde işlediğim ve benden daha iyi bildiğin günahlarımı affeyle! Öne geçiren de sen, geride bırakan da sensin. Senden başka ilâh yoktur. "
    Müslim, Müsâfirîn 201, Zikir 70.



    1428. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
    Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem rükû ve secdede şu duayı çok okurdu: "Sübhâneke'llâhümme rabbenâ ve bi-hamdik. Allâhümm'ağfir lî:
    Allahım! Yüce Rabbimiz! Seni ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve sana hamdederim. Allahım! Beni bağışla. "
    Buhârî, Ezân 123, 139; Megâzî 5, Tefsîru sûre (110), 1; Müslim, Salât 217.



    1429.Âişe radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem rükû ve secdede iken:
    "Sübbûhün kuddûsün Rabbü'l-melâiketi ve'r-rûh:
    Allahım! Sen ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tamamıyla münezzehsin. Sen bütün kusurlardan ve noksanlardan tamamıyla arınmışsın, mukaddessin. Sen meleklerin ve Rûh'un Rabbisin" derdi.
    Müslim, Salât 223.



    1430. İbni Abbas radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Rükûda âlemlerin Rabbine tâzim ediniz.
    Secdede ise dua etmeye çalışınız; çünkü oradaki duanızın kabul olma şansı daha fazladır. "
    Müslim, Salât 207. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148; Nesâî, Tatbîk 8, 62



    1431. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!"
    Müslim, Salât 215. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148; Nesâî, Tatbîk 78



    1432. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem secdede şöyle dua ederdi:
    "Allâhümmağfirlî zenbî küllehû, dikkahû ve cillehû, ve evvelehû ve âhirehû, ve alâniyetehû ve sirrehû: Allahım!
    Günahımın hepsini, küçüğünü, büyüğünü, öncesini, sonrasını, açığını, gizlisini bana bağışla!"
    Müslim, Salât 219. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148



    1433. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
    Bir gece Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in yanımda olmadığını farkettim,
    karanlıkta el yordamıyla bakınmaya çalıştım. Bir de baktım ki, rükûda -veya secde halinde-:
    "Sübhâneke ve bi-hamdik, lâ ilâhe illâ ente:
    Ben seni ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve sana hamdederim.
    Senden başka ibadete lâyık ilâh yoktur" diyezikrediyor.
    Müslim, Salât 221.



    Diğer bir rivayete göre şöyle dedi:
    (Onu araştırırken) elim ayağının tabanına temas etti.
    Secde vaziyetinde iki ayağını da dikmiş şöyle diyordu:
    "Allâhümme innî eûzü bi-rızâke min sahatik, ve bi-muâfâtike min ukûbetik, ve eûzü bike minke, lâ uhsî senâen aleyke, ente kemâ esneyte alâ nefsike:
    Allahım! Senin gazabından rızâna, azâbından affına sığınırım. Ben senden sana sığınırım. Ben seni lâyık olduğun şekilde medh ü senâ edemem. Sen kendini nasıl medh ü senâ etmişsen öylesin. "
    Müslim, Salât 222. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 148; Nesâî, Tatbîk 71, İsti'âze 62



    1434. Sa'd İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh şöyle dedi:
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanında bulunuyorduk. Bize:
    - "Sizden biri her gün bin sevap kazanmaktan âciz midir?" diye sordu. Yanında oturanlardan biri:
    - Bir kimse her gün bin sevabı nasıl kazanır? diye sordu. Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
    - "Yüz defa sübhânallah der, ona bin iyilik yazılır veya bin günahı bağışlanır. "
    Müslim, Zikir 37. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 58



    1435. Ebû Zer radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Her birinizin her bir eklemi için günde bir sadaka vermesi gerekir. İşte bu sebeple her tesbih bir sadaka, her hamd bir sadaka, her tehlîl (lâ ilâhe illallah demek) bir sadaka, her tekbîr bir sadaka, iyiliği tavsiye etmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kuşluk vakti kılınan iki rek`at namaz bunların yerini tutar. "
    Müslim, Müsâfirîn 84, Zekât 56. Ayrıca bk. Buhârî, Sulh 11, Cihâd 72, 128; Ebû Dâvûd, Tatavvu` 12, Edeb 160



    1436. Mü'minlerin annesi Cüveyriye Binti'l-Hâris radıyallahu anhâ'dan rivayet edildiğine göre,
    Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem bir gün sabah namazını kıldıktan sonra, Hazret-i Cüveyriye namaz kıldığı yerde oturmakta iken erkenden evden çıktı. Kuşluk vakti tekrar eve döndü.
    Cüveyriye radıyallahu anhâ'nın hâlâ yerinde oturmakta olduğunu görünce:
    - "Yanından ayrıldığımdan beri hep burada oturup zikirle mi meşgul oldun?" diye sordu. O da:
    - Evet, diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
    - "Senin yanından ayrıldıktan sonra üç defa söylediğim şu dört cümle, senin sabahtan beri söylediğin zikirlerle tartılacak olsa, sevap bakımından onlara eşit olur:
    Sübhânallâhi ve bi-hamdihî adede halkihî ve rızâ nefsihî ve zinete arşihî ve midâde kelimâtihî:
    Yarattıkları sayısınca, kendisinin hoşnut olduğunca, arşının ağırlığınca ve bitip tükenmeyen kelimeleri adedince ben Allah'ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O'na hamdederim. "
    Müslim, Zikir 79. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 24



    Müslim'in diğer bir rivayeti şöyledir:
    "Sübhânallâhi adede halkıhî, sübhânallâhi rızâ nefsihî, sübhânallâhi zinete arşihî, sübhânallâhi midâde kelimâtihî
    Müslim, Zikir 79. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 56

    Tirmizî'nin rivayeti ise şöyledir:
    "Sana okuyacağın bir zikir öğreteyim mi? Sübhânallâhi adede halkıhî, sübhânallâhi adede halkıhî, sübhânallâhi adede halkıhî; sübhânallahi rızâ nefsihî, sübhânallahi rızâ nefsihî, sübhânallahi rızâ nefsihî; sübhânallahi zinete arşihî, sübhânallahi zinete arşihî, sübhânallahi zinete arşihî; sübhânallahi midâde kelimâtihî, sübhânallahi midâde kelimâtihî, sübhânallahi midâde kelimâtihî, dersin. "
    Tirmizî, Daavât 104. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 9



    1437. Ebû Mûsâ el-Eş'arî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Rabbini zikredenle etmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir. "
    Buhârî, Daavât 66




    Müslim ise bu hadisi şöyle rivayet etmiştir:
    "İçinde Allah'ın anıldığı ev ile Allah'ın anılmadığı evin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir. "
    Müslim, Müsâfirîn 211



    1438. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: Ben kulumun beni düşündüğü gibiyim. Beni zikrettiği zaman onunla beraberim.
    Eğer beni yalnız başına anarsa, ben de onu yalnız anarım.
    Şayet beni bir toplulukla beraber anarsa, ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım. "
    Buhârî, Tevhîd 15; Müslim, Zikir 2, 19, 50; Tevbe 1. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 131; İbni Mâce, Edeb 58



    1439. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
    - "Müferridler öne geçti" buyurdu. Bunun üzerine sahâbîler:
    - Müferridler ne demektir, yâ Resûlallah? diye sordular. Resûl-i Ekrem de:
    - "Allah'ı çok anan erkeklerle kadınlardır" buyurdu.
    Müslim, Zikir 4. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 128



    1440. Câbir radıyallahu anh, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken dinledim dedi:
    "Zikrin en faziletlisi lâ ilâhe illallah'tır. "
    Tirmizî, Daavât 9. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 55



    1441. Abdullah İbni Büsr radıyallahu anh şöyle dedi:
    Bir adam Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'e hitâben:
    - Yâ Resûlallah! İslâmiyet'in emirleri çoğaldı. Bana sıkı sıkıya yapışacağım bir şey söyle, dedi. O da:
    - "Dilin hep Allah'ı zikretsin!" buyurdu.
    Tirmizî, Daavât 4. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 53



    1442. Câbir radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Bir kimse sübhânallahi ve bi-hamdihî:
    Ben Allah'ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O'na hamdederim, derse, cennette onun için bir hurma ağacı dikilir. "
    Tirmizî, Daavât 60. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 56



    1443. İbni Mes'ûd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre R
    esûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "İsrâ gecesinde İbrâhim aleyhisselâm'a rastladım.
    Bana şunu söyledi: Yâ Muhammed! Ümmetine benden selâm söyle ve onlara cennetin toprağının çok güzel, suyunun tatlı, arazisinin son derece geniş ve dümdüz, ağaçlarının da sübhânallahi ve'l-hamdü lillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber'den ibaret olduğunu haber ver. "
    Tirmizî, Daavât 59



    1444. Ebü'd-Derdâ radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâbına:
    - "Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı, düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu haber vereyim mi? diye sordu. Onlar da:
    - Evet, söyle dediler. Resûl-i Ekrem de:
    - "Allah Teâlâ'yı zikretmektir" buyurdu.
    Tirmizî, Daavât 6. Ayrıca bk. İbni Mâce, Edeb 53



    1445. Sa'd İbni Ebû Vakkâs radıyallahu anh'in rivayet ettiğine göre, kendisi bir gün
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber, önündeki hurma çekirdekleriyle veya çakıl taşlarıyla tesbih çeken bir kadının yanına girdi.
    Peygamber aleyhisselâm kadına:
    "Bundan daha kolayını -veya daha faziletlisini- sana haber vereyim mi?" diye sorduktan sonra şöyle buyurdu:
    "Sübhânallahi adede mâ halaka fi's-semâi ve sübhânallahi adede mâ halaka fi'l-ard ve sübhânallahi adede mâ beyne zâlike ve sübhânallahi adede mâ hüve hâlik:
    Ben Allah'ı gökyüzünde yarattıkları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim. Ben Allah'ı yeryüzünde yarattıkları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim. Ben Allah'ı yerle gök arasında yarattıkları sayısınca ulûhiyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim. Ben Allah'ı bundan sonra yaratacakları sayısınca ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzîh ederim, de. Allahü ekber'i de böyle, elhamdülillâh'ı da böyle, lâ ilâhe illallah'ı da böyle, lâ havle velâ kuvvete illâ billâh'ı da böyle söylersin. "
    Tirmizî, Daavât 113. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 24



    1446. Ebû Mûsâ radıyallahu anh şöyle dedi:
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana hitâben:
    - "Cennet hazinelerinden bir hazineyi sana bildireyim mi?" buyurdu. Ben de:
    - Evet, Yâ Resûlallah, bildir, dedim. Şöyle buyurdu:
    - "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh: Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Allah'ın yardımıyla kazanılabilir. "
    Buhârî, Megâzî 38, Daavât 50, Kader 7, Tevhîd 9; Müslim, Zikir 44-46. 3, 58; İbni Mâce,



    ALLAH'I HER DURUMDA ANMAK
    AYAKTA İKEN, OTURURKEN, YATARKEN, ABDESTSİZKEN, CÜNÜPKEN VE HAYIZLIYKEN ALLAH'I ANMANIN CÂİZ OLDUĞU, AMA CÜNÜP VE HAYIZLI OLANLAR İÇİN KUR'AN OKUMANIN HELÂL OLMADIĞI





    1447. Âişe radıyallahu anhâ şöyle dedi:
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Allah Teâlâ'yı her halinde zikrederdi.
    Müslim, Hayz 117. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 9; Tirmizî, Daavât 9; İbni Mâce, Tahâret 11



    1448. İbni Abbas radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre
    Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Biriniz eşiyle birleşeceği zaman, 'bismillâh, Allâhümme cennibne'ş-şeytâne ve cennibi'ş-şeytâne mâ razaktenâ:
    Allahım! Şeytanı bizden ve bize vereceğin çocuktan uzaklaştır' derse ve bu beraberlikten çocukları olursa, şeytan ona zarar veremez. "
    Buhârî, Vudû' 8, Bed'ü'l-halk 11, Nikâh 66, Daavât 54, Tevhîd 13; Müslim, Nikâh 116. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Nikâh 45; Tirmizî, Nikâh 8

    ZİKİR HALKALARININ FAZİLETİ



    1450. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Allah Teâlâ'nın yollarda dolaşıp zikredenleri tesbit eden melekleri vardır.
    Bunlar Cenâb-ı Hakk'ı zikreden bir topluluğa rastladıkları zaman birbirlerine
    "Gelin! Aradıklarınız burada!" diye seslenirler ve o zikredenleri dünya semâsına varıncaya kadar kanatlarıyla çevirip kuşatırlar. Bunun üzerine Allah Teâlâ, meleklerden daha iyi bildiği halde yine de onlara:
    - "Kullarım ne diyor?" diye sorar. Melekler:
    - Sübhânallah diyerek seni ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih ediyorlar, Allâhü ekber diye tekbir getiriyorlar, sana hamdediyorlar ve senin yüceliğini dile getiriyorlar, derler. Konuşma şöyle devam eder:
    - "Peki onlar beni gördüler mi ki?"
    - Hayır, vallahi seni görmediler.
    - "Beni görselerdi ne yaparlardı?"
    - Şayet seni görselerdi sana daha çok ibadet ederler, şânını daha fazla yüceltirler, ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan seni daha çok tenzih ederlerdi. - "Kullarım benden ne istiyorlar?"
    - Cennet istiyorlar.
    - "Cenneti görmüşler mi?"
    - Hayır, yâ Rabbi! Vallahi onlar cenneti görmediler.
    - "Ya cenneti görseler ne yaparlardı?"
    - Şayet cenneti görselerdi onu büyük bir iştiyakla isterlerdi, onu elde etmek için büyük gayret sarfederlerdi.
    - Bunlar Allah'a neden sığınıyorlar?"
    - Cehennemden sığınıyorlar.
    - "Peki cehennemi gördüler mi?"
    - Hayır, vallahi onlar cehennemi görmediler.
    - "Ya görseler ne yaparlardı?" v - Şayet cehennemi görselerdi ondan daha çok kaçarlar, ondan pek fazla korkarlardı.
    Bunun üzerine Allah Teâlâ meleklerine:
    - "Sizi şahit tutarak söylüyorum ki, ben bu zikreden kullarımı bağışladım" buyurur. Meleklerden biri:
    - Onların arasında bulunan falan kimse esasen onlardan değildir. O buraya bir iş için gelip oturmuştu, deyince Allah Teâlâ şöyle buyurur:
    - "Orada oturanlar öyle iyi kimselerdir ki, onların arasında bulunan kötü olmaz. "
    Buhârî, Daavât 66. Ayrıca bk. Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 251-252, 358-359



    Müslim'in bir rivayeti şöyledir:
    Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Allah Teâlâ'nın diğer meleklerden ayrı, sadece zikir meclislerini tesbit etmek üzere dolaşan melekleri vardır. Allah'ın zikredildiği bir meclis buldular mı, o kimselerin aralarına otururlar ve diğer melekleri oraya çağırarak cemaatin arasındaki boş yerleri ve oradan dünya semasına kadar olan mesafeyi kanatlarıyla doldururlar. Zikredenler dağılınca onlar da semâya çıkarlar. Allah Teâlâ daha iyi bildiği halde onlara:
    - "Nereden geldiniz?" diye sorar. Melekler de:
    - Yeryüzündeki bazı kullarının yanından geldik. Onlar Sübhânallah diyerek ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan seni tenzih ediyorlar, Allâhü ekber diye tekbir getiriyorlar, lâ ilâhe illallah diyerek seni tehlil ediyorlar, elhamdülillâh diyerek sana hamdediyorlar ve senden istiyorlar, derler. (Konuşma şöyle devam eder):
    - "Benden ne istiyorlar?"
    - Cennetini istiyorlar.
    - "Cennetimi gördüler mi?"
    - Hayır, yâ Rabbi, görmediler.
    - "Ya cenneti görseler ne yaparlardı?"
    - Senden güvence isterlerdi.
    - Benden neden dolayı güvence isterlerdi?"
    - Cehenneminden yâ Rabbi.
    - "Peki benim cehennemimi gördüler mi?"
    - Hayır, görmediler.
    - "Ya görseler ne yaparlardı?"
    - Senden kendilerini bağışlamanı dilerlerdi.
    Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur:
    - "Ben onları affettim. İstediklerini onlara bağışladım. Güvence istedikleri konuda onlara güvence verdim.
    Bunun üzerine melekler:
    - Yâ Rabbi, çok günahkâr olan falan kul onların arasında bulunuyor. Oradan geçerken aralarına girip oturdu, derler. O zaman Allah Teâlâ şöyle buyurur: - "Onu da bağışladım. Onlar öyle bir topluluktur ki, onların arasında bulunan kötü olmaz. "
    Müslim, Zikir 25. Ayrıca bk. Tirmizî, Daavât 129



    1451. Yine Ebû Hüreyre ile Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
    "Bir topluluk Allah'ı zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onların etrafını sarar; Allah'ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekînet iner ve Allah Teâlâ onları yanında bulunanlara över. "
    Müslim, Zikr 39, 38. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vitir 14; Tirmizî, Daavât 7; İbni Mâce, Mukaddime 17



    1452. Ebû Vâkıd Hâris İbni Avf radıyallahu anh şöyle dedi:
    Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mescid-i Nebevî'de oturmuş, sahâbîler de onun etrafını almışken karşıdan üç kişi çıkageldi. İkisi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e doğru yöneldi, diğeri gitti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yanına gelenlerden biri cemaatin arasında bir boşluk görüp oraya oturdu. Öteki ise cemaatin arkasına gidip oturdu. Üçüncü adam da çekip gitti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sözünü bitirince (bunlar hakkında) şöyle buyurdu:
    "Size şu üç kişinin durumunu haber vereyim mi? Onlardan biri Allah'a sığındı, Allah da onu barındırdı. Diğeri (insanları rahatsız etmekten) utandı, Allah da ondan hayâ etti. Ötekine gelince, o (bu meclisten) yüz çevirdi, Allah da ondan yüz çevirdi. "
    Buhârî, İlim 8, Salât 84; Müslim, Selâm 10. Ayrıca bk. Tirmizî, İsti'zân 29



    1453. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh şöyle dedi:
    Muâviye radıyallahu anh mescidde halka halinde oturan bir cemaatin yanına geldi ve:
    - Burada niçin böyle toplandınız? diye sordu.
    - Allah'ı zikretmek için toplandık, diye cevap verdiler. O tekrar:
    - Allah aşkına doğru söyleyin. Siz buraya sadece Allah'ı zikretmek için mi oturdunuz? diye sordu.
    - Evet, sadece bu maksatla oturduk, dediler. Bunun üzerine Muâviye:
    - Ben sizin sözünüze inanmadığım için yemin vermiş değilim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e benim kadar yakın olup da benden daha az hadis rivayet eden yoktur. Bir gün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir ilim halkasında oturan sahâbîlerinin yanına geldi de onlara: - "Burada niçin oturuyorsunuz?" diye sordu.
    - Bize İslâmiyet'i nasip ederek büyük bir lutufta bulunması sebebiyle Allah'ı zikretmek ve ona hamdetmek için oturuyoruz, diye cevap verdiler. Resûl-i Ekrem:
    - "Gerçekten siz buraya sadece Allah'ı zikretmek için mi oturdunuz?" diye sordu.
    - Evet, vallahi sadece bu maksatla oturduk, dediler. Bunun üzerine Allah'ın Resûlü:
    - "Ben size inanmadığım için yemin vermiş değilim. Fakat bana Cebrâil gelerek Allah Teâlâ'nın meleklere sizinle iftihar ettiğini haber verdi de onun için böyle söyledim" buyurdu.
    Müslim, Zikir 40. Ayrıca bk. Nesâî, Kudât 37 [1]


       Kaynak:
    [1]:Muvahhid 1.16 İslam Kütüb Hanesi Riyazussalihin




  • Konularına Göre Hadis Meali veya Konularına Göre Hadis Fihristi Okuyabilir, bilgisayarınıza indirebilir ("RAR" İndir Linki), ödev ve tezlerinizde kullanabilir ve siteyi referans göstermek ve değiştirmemek koşuluyla site ve bloglarınızda yayınlayabilir ve kopyalayıp, çoğaltabilirsiniz. v..d.. Download / İndirdikten Sonra Üçretsiz Dağıtabilirsiniz..

    En iyi Bilgi Dünya ve Ahiret Saadeti Sağlayan Bilgidir   Eraykitap ilmin kisa yolu

  • سُبْحاَنَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلهَ إِلاَّ أَنْتَ، أَسْتَغْفِرُكَ وَأَتُوبُ إِلَيْكَ
  • Tirmizî’nin bir rivayeti şöyledir: 2663- Ebû Rafî (r.a.)’den rivâyete göre, -başkaları bu hadisi merfu olarak rivâyet ettiler şöyle demiştir: “Dikkat edin! Sizden birinizi; emrettiğim veya yasakladığım konulardan birisi kendisine ulaşınca koltuğuna yaslanmış durumda iken, bilmiyorum Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız (hadisleri tanımayız derken) bulmayayım.

    İLİM BÖLÜMÜ / BÖLÜM: 10 Ø HADİSLERİ İNKAR EDENLER DE OLACAK MI? HADİS NO: 2663 / DEVAMI İÇİN BKZ...